27 Ocak 2012 Cuma

ALİ SÜRMELİ RÖPORTAJI 2005





ALİ SÜRMELİ RÖPORTAJI

Akşam olmuş hava kararmış ben ve arkadaşım Berkan eski bir bahçe kapısından güllerle donatılmış bir cennet avlusuna girmiş bulunduk hava karanlık olduğundan önümüzü iyi göremiyorduk ve çok uzağımızda olmayan bir karaltı hareket etti ve etraf birden aydınlandı işte karşımızda Ali Sürmeliyi görmüştük o an. Gayet mütevazı bir insan çok ta esprili bizi hemen evinin önündeki bahçeye kurulu masasında misafir etti Ali abi bizde çok uzatmadan ve uzatılan cömert eli kırmadan konuya girdik.

Onur Ayan: İnsanlar sizi huysuz ama komik biri olarak biliyorlar daha doğrusu ‘’Deli Yürek’’ dizisindeki  ‘’Turgay Atacan’’ olarak tanıyorlar, sizce ‘’Turgay Atacan’’ karakteriyle örtüşen ya da örtüşmeyen taraflarınız varmı?

Ali Sürmeli: Texti Ömer Lütfü Mete ve ekibi yazıyordu biraz uzağında başladım hikâyeden yani benim uzağımda hem benzeşiyor hem benzemiyor artık ister istemez kaşım, gözüm, duygularım karışıyor işin içine. O dönemde Ali sürmeli iş yapmıyordu herkes Turgay Atacana çay, yemek ısmarlıyordu işler iyi idi.

OA: Camoka karakterini canlandırdığınız ‘’Filler ve çimen’’ filminden bahserdermisiniz?

AS: Filler ve Çimen deki Camoka rolüne hazırlanıyordum  ki Osman Sınav aradı  ve dediki: böyle böyle bir dizi var şöyle bir karakter var oynar mısın bende kabul ettim  hem Camoka rolünü prova ederim hemde 6 bölüm oynar çıkarım dedim ama dizi 1 sene sürdü . Bu rol için iki ay kurusıkıyla atış talimi yaptık, teksti ezberlemeye çalıştım karışık bir dönemdi hem deli yürek sürüyordu hem devlet tiyatrosunda patron adlı tiyatro oyunu provası sürüyordu. Hem sultans of the dans a derse gidiyordu uykusuz günlerde ne yaşadım bilmiyorum.

OA: Sakıp Sabancının konu edildiği Patron adlı Tiyatro eseri galasında meydana gelen talihsiz olaydan bahseder misiniz?

 AS: Patron oyunu olayı aslında talihli bir olay rahmetli babam baktı o dönem bana bu evide onun sayesinde aldım, burası çöplüktü gül bahçesine çevirdim çok ta güzel oldu. Burada toplumun artıkları benimle beraber bütün artıklar burada yaşıyordu, Erkan canla senaryo çalışıyorduk ‘’gül hikâyesi’’ buralara gülleri ektik ilk güller açtıktan sonra onlarda artık çöplerini atmamaya başladılar.

OA: Türkiyedeki dizi sektörü hakkında neler söyleyebilirsiniz, sizce dünya kalitesinde ürünler mevcutmu?


AS: Ben olduğunu zannetmiyorum olsa zaten Avrupa bizede verin derdi işte ben bir hırsız polisi seyrediyorum… osırada dizi başladı---tüh başlamış---, -OA: Kurtlar vadisi hakkında neler düşünüyorsunuz?
 Valla diziyi seyretmedim ama filmi güzeldi gayet Amerikan vari olmuş efektler çok hoş.

OA: Levent Kırca, Metin Serezli, Şermin Hürmeriç gibi  isimlerle  beraber oynadığınız ‘’Son’’ filminden bizlere bahseder misiniz. Levent Kırca sizce nasıl bir yönetmen ve oyuncu?

AS: Konusu benim bildiğim kadarıyla inşaatta çalışan bir işçiyim Teomanın eseri olan  ‘’on-yedi’’ şarkısını söylerken aynı zamanda testereyle tahta kesiyorum bu arada karşı penceredeki kızı ise kesiyorum bakışlarımla, testereyle tahtayı keserken düşüyorum ve beni alıyorlar bir güzel yıkıyorlar temizliyorlar ve şarkıcı yapıyorlar. Ev çok sıcaktı ,yanıyordu adeta ve ağır elbiseler vardı üzerimizde, gerçi havuzda vardı orda ise boğuluyorduk, Levent abide teneşirde yıkıyordu beni çırılçıplak. Sahne bitti kırkından sonra azanı teneşir paklar dedi artık azabilirsin deyince bizim filmler koptu tüm ekip dağıldık.
Levent baba çok güzel bir adamdır oyunculuğuda çok iyidir, zaten yönetmeye kalkmaz, baba adamdır kendiside oyuncu olduğundan güzel güzel anlatır tatlı tatlı anlatır, sana ise onun anlattıklarını yapmak kalır.

OA: ‘’Hiçbir şey hakkında kısa bir düşüş’’ filminde rol aldınız, şüphesiz  filme olan katkınız çok büyük, Tolga Küçük’le tanışmanız nasıl gerçekleşti?

AS: Ben içerde yatıyordum iki tane herif geliyor gençler ve pencereden ben kapıyı görüyorum. Hırsızlar bunlar anladım ürkek çekingen geldiler hafiften kapıyı tıklattılar , kim o!--- Abi biz şimdi aslında arkadaşlar senaryo işte--- senaryomu ne diyorsun sen ,hırsızda değil bunlar ,çünkü eli yüzü düzgün temiz çocuklar ,--- biz abi arkadaşlarımız buradan geçiyormuş e-mail olmadı telefon daha icat edilmemiş abii biz seni ordan arkadaşımız geçerken toprakla bahçeyle uğraşırken görmüş ,karşıya sormuş ali sürmeli demişler evet evi burası deyince abi biz eve geldik---. Açtım kapıyı geçin bir oturun ne diyorsunuz ---abi işte biz bir film çekeceğiz telefonuna, e-mailine ulaşamadık işte ev burası kapını çaldık. İyi buyrun oturun, senaryo nerde?--- senaryo yok evde kaldı---gidin çabuk senaryoyu getirin dedim, gittiler geldiler bir süre sonra kameraları yok evde Canon var bu olur mu olur, ışıklar falan aşka sürgünden Haydar ağabeye söyledik oda küçük bir takım ışık yaptı verdi Cesur halamın oğlu buradaydı onu yanlarına çekime verdik böyle oldu.

OA :‘’Hiçbir şey hakkında kısa bir düşüş’’ filmi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

AS: Filmi daha izlemedim teksti verdi Tolga bana, o sıra ağır bir kaç iş vardı ve sette ezberledim, oynadım Tolga anlattı konuyu nasıl olduğunu, güzel bir çalışma olmuş.

OA: Tolga Küçüğün ekibini nasıl değerlendirdiniz?

AS: Bilmiyorum işte biri tarih okuyor biri coğrafya okuyor o zaman dedim bunlar bu işi yaparlar, sinema-tv okusalar idi yapamazlardı çünkü okullarda bir işi yapmamak için ders veriyorlar sizden hiçbir şey olmaz, siz kendinizi ne sanıyorsunuz, daha on fırın ekmek yemeniz lazım gibi atasözleri sıralanıyor 4 yıl boyunca ve bunlar öğretiliyor ve bu atasözleriyle o çocuğun içindeki güveni ve bir işi yapma arzusunu yok edip okuldan mezun ediyorlar. Daha sonra çıkan insanın içindeki güveni kaybettiğinden dolayı geriye biraz etle biraz kemikten oluşan insan evlatları kalıyor.
Yirmi sene önce okudum artık bir değişiklik olsaydı eğitimde sonuçlarını görürdük. Dünyada bizim duyduğumuz öğretmenler marangozlara kendi bildiklerini gösterirler ve marangozda kendi yapmak istediğini yapar ama okulda öğrendikleri bir engel teşkil etmez.
Bizimkilerde ise önce sen benim istediklerimi yap sonra kendi yapmak istediğin hala kafanda kaldıysa yaparsın.

OA: Eski usül türk filmi tadındaki dizilere ne diyorsunuz?

AS: Acı hayat aslında türk filmi modeli değildir, nerede fakir kızla türk gencinin aşkı vardır,  ıhlamurlar altında ve acı hayat tamamiyle amerikan modelidir; babalarınıza, dedelerinize sorun onlar bu gibi filmlerin Türk filmi olmadıklarını bilirler , amerikan modelini Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Türk halkı üzerine  monte etmişlerdir. Sizde artık biraz Amerikanlaşın dolar 1.5ytl olacak size küçük Amerika dedik ve bir başbakan verdik ne yaparsanız yapın bizim tam yarımız olacaksınız.
Bizim film dediğimiz Amerikalıların reklam filmleridir bizde 1.5 saattir sadece biraz uzundur, ne yaparsanız yapın bizim yarımız olup bize karşı gelemeyeceksiniz mesajını içerir bu filmler. Bu film modeli her topluma uygulanabilir, her toplumda başarıya ulaşmıştır. İki tampon birbirine çarpıp çizilse iki tarafta birbirine ana-avrat girerler ama müslümandırlar da aynı zamanda. Kapitalist olurlar birbirlerini ezerler. Amerikan modelidir bunlara türk modeli demek doğru olmaz.

OA: Sizce piyasada orta metrajlı filmler nasıl karşılanıyor , bir sinema filmi nasıl olmalı?

AS: Hiç bilmiyorum seyreden varmı o filmleri halbuki o çocuklar ne çileler çekiyorlar ki bunu bir biz biliyoruz birde sinemayla uğraşan adamlar biliyor seyirci kısmını bilmiyorum.
Bir hikayeyi roman yapamazsan, onu müziğe dönüştüremezsen, heykel yapamazsan ,resme dönüştüremezsen geriye bir tek yol kalıyor oturup film yapmak. Ama filmi tek başına yapamazsın diğerlerini tek başına yapabilirsin kendi başına müzisyen,heykeltıraş, ressam olursun ama sinemacı olamazsın. İlla kameraman,ışıkçı, setçi, oyuncu lazım komplike bir iş. Türkiyede çok güzel bir senaryo buldum diye işe başlanıyor sonra para ön sıraya çıkıyor.

Filmi ya da sanatı insanın öncelikle kendisi için yapmasıdır ve de insan sanatı kendisi için yapar. Bir adam kendisi için patron kendisi için işçi olmak ister fakat insan kendini ifade etmek için yapmak ister bu meslekleri. Ama yok kendi yaptığını  götürüyorsun plakçılara ya da prodüktörlere--- bunlar olmaz ,neden olmaz para etmez ---ama arkadaşım bu melodiler bu fikirler bana nerden geldi?---. Düşünsene tanrının 5. senfoniyi hediye etmesi için Bethoovenın yardımına ihtiyacı var önce tanrı Bethoovenı yaratıyor sonra bu melodileri ona gönderiyor--- sen diyorsun ki---valla  bethooven kusura bakma bu senfoni para etmez cd yapamayız--- yani ben şikayetçiyim bu sistemden.

Para güzel bir şey , ona tapanları gerçekten süründürür o yüzden seviyorum parayı
Bir gün parayı karşıma aldım bir kadın misali onunla konuşmaya başladım dedim ki paraya ---para bizim bu ilişkimiz ne olacak ben senin peşinden koştukça sen benden uzaklaşıyorsun dedim, para yüzüme baktı ve dedi ki eğer sen benim senden istediklerimi yapmazsan kendi istediklerini yaparsan ben senden kaçmam yani kaçan kovalanır dedi bana bende onun dediğini dinledim kendi istediğim işlerde çalıştım bir süre sonra para benim aklımı çelmek için cilve yapmaya başladı iki üç misli fiyatlar verdiler ve para bana dedi ki her insanın bir fiyatı vardır. Ve bende bir süre sonra güzel para kazanmaya başladım.

OA:Önümüzde ki günler için neler yapmayı planlıyorsunuz?

AS:Martıların efendisi adında bir film çekmeye hazırlanıyorum gelecek sene ekranlarda olacak bu film devrimci bir adamın martılarla konuşmasını ve beraberinde gelişen trajikomik olaylar zincirini konu alıyor film şu an proje aşamasında.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder